August 2009

Look du Jour: Loewe’nin Parisli Kadını

Yazın son ayına girerken yazlık kıyafetlerden de baygınlık gelmeye başladı artık. Herkes sabırsızlık içinde sonbahar trend’lerini bekliyor; dergiler artık kışlık giysilere yöneliyor, mağazaların vitrinlerini kış sezonu ürünleri süslüyor.

Geçtiğimiz aylarda her yeri etkisi altına alan ve ön plana çıkan tek marka şüphesiz Balmain’di. Taşlı sandaletlerinin taklitlerini sahillerde her üç kızdan ikisinin ayağında görüyorduk (herhalde o kadar kişinin gerçek Balmain almış olduğunu düşünmek fazla iyimserlik olur). Tanesi bir kaç bin TL olan yırtık kotlarının Topshop ve benzeri yerlerden alınmış olanları, pantolon giymeye müsait olan her gün ve her yerde karşımıza çıkıyordu. Hele binici tarzı deri ceketler yazın deri giyme gibi bir trend’inin oluşmasına bile öncülük etmişti. Peki modaya bu sezonda bu kadar yön vermiş marka aynı saltanatını kışın da sürdürebilecek mi acaba? Şu anda görülene göre sonbaharda silüetler biraz daha feminen ve yumuşak olacak. Ve sonbahar için önce çıkan, yine Balmain gibi sürpriz bir isim var: İspanyol barok tarzı ile bilinen Loewe.

loewe.jpg


Şimdiden kırmızı halı ve günlük hayatta ünlülerin tercih ettiği Stuart Vevers imzalı Loewe kıyafetlerin ortak yanıysa, giyeni hemen bir Paris havasına sokması. Victoria Beckham’ın Loewe 2009 Yaz koleksiyonu puantiyeli bluzuyla bol kesim beyaz pantolonu ona tam bir Fransız havası vermiş. Sienna Miller ise beyaz ipek gömleği ve plili pantolonu ile Tower Bridge önündeki pozunda Fransız bir turist gibi duruyor. Bu trend’i en önce İngiliz ünlülerin tercih etmesi ya Ada’da havaların artık soğuduğuna ya da İngilizlerin klasik görünümlü Fransız tarzını pek bir benimsediklerine işaret.

loewev.jpg

Her ne kadar şimdilik tercih edilen parçalar yaz koleksiyonundan da olsa bu trend kışın da en popüler tarz haline gelecek gibi gözüküyor. Eylül’den itibaren herkesin bu tarza yönelmesi sonucu, bu kış ‘klasikleşmiş zerafetleri ile ünlü Fransızlar’ın sezonu olacak dersek yanılmış olmayız sanırım. Yine de ne olur ne olmaz, Balmain’in binici ceketlerini bir sezon daha dolabınızda saklasanız iyi olur.

Londra Moda Haftası’nın Gümüş Yılı

Eylül ayıyla beraber modayla ilgilenen herkesi moda haftalarının heyecanı sarmaya başladı. Tenimizden güneşin izleri silinmemişken ve ayağımızda hala parmak arası terliklerimizle dolaşırken, Istanbul Fashion Days iyi bir ısınma turu oldu. Birbiri ardına sıralanan ve Eylül ayında başka hiçbir programa yer bırakmayan Moda Haftaları arasında benim favorim her zaman Londra. Ne de olsa Londra, Twiggy, Victoria Beckham, Kate Moss, Sienna Miller, Philip Treacy, Stella Tennant gibi birbirinden stil sahibi, bir o kadar da farklı tarzlardaki isimleri bir arada toplayabilen tek şehir.

Tabii ki, Central Saint Martins gibi bir modacı fabrikasına sahip olduğunu ve modacıların neredeyse tamamının yolunun bir süre için bile olsa oradan geçtiğini unutmamak lazım. (Alexander McQueen, Stella McCartney, John Galliano, Hüseyin Çağlayan, Katharine Hamnett, Giles Deacon, Matthew Williamson, Phoebe Philo, Luella, Christopher Kane bunlardan sadece birkaçı)
henryholland.jpg mcqueen.jpg hcaglayan.jpg
Daha yeni yeni kendini moda şehri olarak kabul ettirmeye başlayan ve o yüzden kaybedecek hiçbir şeyi olmayan Londra, Topshop’un yarattığı sokak modası ile başlayan ‘fashionable’ tarzını artık tüm dünyaya duyurmuş durumda. İnanılmaz bir genç potansiyeline sahip olan şehirde, PR’lar yeni çıkan modacıları kapışırken, modacı olma yolunda ilerleyen gençler de fark yaratabilmek için küçük bütçelerle -hatta bazen bütçesiz bile- en yaratıcı olmak için savaşıyor. Hal böyle olunca da, ortaya hayalgücünün sınırlarını zorlayan, buram buram dinamizm kokan ve her daim sürprizlerle dolu tasarımlar çıkıyor.

Bu sene 18 - 23 Eylül arasında gerçekleşecek olan London Fashion Week, bu sene 25.yılını kutluyor. Çeyrek asırdır modaya katkıda bulunan Londra, bu önemli olay için epey heyecanlı. Londra’nın bu sene en önemli avantajları ise başka şehirlerde şov yapmaya başlamış olan İngiliz markaları Matthew Williamson, Burberry, Pringle, Antonio Berardi, Jonathan Saunders gibi isimlerin bu sene için evlerine geri dönecek olması ve ünlü markalar Mulberry, Vivienne Westwood ve Luella‘nın anavatanlarından ayrılmaması. London Fashion Week, hayalgücünden ödün vermeden giyilebilir kıyafetler yapmayı başaran Sass & Bide, Ashish, PPQ, Richard Nicoll, Christopher Kane, Giles, Marios Schwab ve Basso & Brookegibi İngiliz markalarıyla da ayrıca çok gurur duyuyor. Çeyrek asırdır modaya sayısız defa renk katmış olan London Fashion Week, yapıldığı ilk seneden beri birçok unutulmaz anlara da evsahipliği yaptı. Bu seneki moda haftasına sayılı günler kalmışken, son 25 seneye bir göz atmanın bence tam sırası:

• 1992 yılında Alexander McQueen’ın popoyu tamamen açıkta bırakan edepsiz pantolonları o kadar büyük etki yarattı ki, Browns bütün koleksiyonu alarak mağazasında satışa sundu.
• Philip Treacy’nin 2001 ilkbahar/yaz koleksiyonu için sahnedeki limuzinin üstünde dans eden Grace Jones’tan başkası değildi.

gracejones.jpg

• Hüseyin Çağlayan’ın 2001-2 sonbahar/kış koleksiyonundaki masa elbisesi gerçekten çok pratikti. Kim oturduğunda üstünde yemek yiyebileceği bir elbisesi olsun istemez ki?
• 1995 yılında Stella McCartney Saint Martins’teki mezuniyet şovunda Kate Moss’u podyuma çıkarttı. Babasından dolayı zaten ünlü olan Stella, ünlü olmak için ne yapacağını iyi bilmiş ve yine de işini şansa bırakmak istememiş demek ki.
• Marc Jacobs’un Londra’da yapmayı tercih ettiği Marc by Marc Jacobs sonbahar/kış 2007-8 şovu o kadar doluydu ki, birçok kişi şovu dışarı kurulan dev ekranlardan izlemek zorunda kaldı.
• Bombalamalardan sonraki sene 2003 ilkbahar/yaz sezonu için London Fashion Week’in çok önemli bir konuğu vardı: modanın en güçlü ismi Anna Wintour.
• Henry Hollard’ın sonbahar/kış 2007-8 şovundaki, Katharine Hamnett’ın protesto dolu t-shirt’lerini anımsatan “I’m a Tosser for Coco Rocha”, “Flick yer Bean for Agyness Deyn”, ve “Wham Bam Thank You Stam” gibi baskılı t-shirt’leri Londra modasında önemli bir rola sahip oldu.
• Ve Vivienne Westwood, 2008 British Fashion Awards’da ödül vermek için sahneye çok geç çıkmasının sebebini çok basit bir cümleyle açıklamıştı: “…çünkü işiyordum.”

Kendine has tarzlarını modaya da yansıtan İngilizler’in bu sezon bize ne sürprizler hazırladığını görmek için sabırsızlıkla hep beraber bekliyoruz.

Unless otherwise stated, the content of this page is licensed under Creative Commons Attribution-ShareAlike 3.0 License